Bu Blogda Ara

26 Haziran 2010 Cumartesi

Yeni İş Fikri: Chair Socks

Her ne kadar ilk gördüğümde tüketimin son geldiği nokta diye düşünsem de, annemin parkelerin çizilmemesi için ne kadar çabaladığı aklıma geldiğinde süper bir buluş dediğim an arasında fazla zaman farkı yoktur sanırım.

Sandalyelere , koltukların ayaklarına, kanepelerin ayaklarına, yataklara ve de benim aklıma şuan gelmeyen birçok (masa da olabilir) objenin ayağına çorap giydirmek! Ne kadar çılgınca geliyor di mi kulağa? Oysa süper fikir!!


Bosch: Fresh Stone Age Meat | İlk Günkü Kadar Taze!

Bu aralar şüphesiz gördüğüm en iyi iş.. DDB Berlin' in elinden çıkma imiş. Misler gibi yaratıcılık kokuyor. tüm bunların üstüne laf söylemeye gerek var mı? Tek kelimeyle inanılmaz!



Video için; http://www.youtube.com/watch?v=GLaWeKbPO-A&feature=player_embedded#!










25 Haziran 2010 Cuma

TTnet Apartman Tarifesi

TTnet son zamanlarda kendimce kendilerine katma değeri olmayan ya da benim anlamlandıramadığım servislerle boy göstermeye devam ediyor.

Kendi adıma yıllardır orada burada dillendirdiğim bir servisi burada yüksek sesle dile getirmek istiyorum; Apartman Tarifesi! Bir apartmanda bir komşunun aldığı kotasız hızlı interneti 10 bilgisayar kaçak olarak sömürdüğü için hem biz gerçek TTnet kullanıcıları sıkıntıya düşüyoruz hem de TTnet para kazanamıyor. Her ne kadar hala telefon hattı olmadan internet alma durumu yasa olarak yasalaşmamış olsa da  ( 2 hafta önce gittiğim TTnet bayisinden mecburen Jetvel100 tarifesi aldım), herhangi bir apartmanı server niyetine koyulacak bir dağıtıcı ile 19,75tl  gibi rakamlara  internet hizmeti sağlıyor olmak hem bizi hem de sizi orta vadede memnun edecektir.

Şu haber TTnet Apartman Tarifesinin ne kadar gerekli olduğunu gösterir niteliktedir;
Kamu lojmanları bile, hızlı interneti kaçak kullanıyor

Türkiye'de ADSL internet abone sayısı 3,8 milyonu buldu. Yeni kampanyalarla bu sayı her geçen gün büyüyor. Ancak Türk Telekom'un başı kaçak internet kullanıcılarıyla dertte.
Telekom'dan abonelik alan bazı vatandaşlar, paralel bağlantı kurarak apartmandaki komşularına kaçak internet hizmeti satıyor.

ADSL kaçakçılarına karşı savaş açan Türk Telekom, Hatay'daki bazı kamu lojmanlarında bile kaçak internet kullanıldığını tespit etti.

Komşusuna kaçak ADSL satanlar kendi aboneliğini bedavaya getiriyor.

Bu yolla kaçak ADSL'den kâr edenlerin bile olduğu belirtiliyor.

Hatay İl Telekom Müdürü Ramazan Gezer, şehirde 40 bin civarında ADSL abonesi olduğunu, ancak 15 bin evde de kaçak internet kullanıldığını tahmin ettiklerini söyledi.

İl genelinde kaçak internete karşı büyük bir mücadele yürüttüklerini ifade eden Gezer, araştırmalarda kamu lojmanlarında bile kaçak kullanım tespit ettiklerini aktardı. Bazı müteahhitlerin de 'Her binamızda ADSL bağlantısı bulunmaktadır' şeklinde reklam yaptığını hatırlatan Gezer, "Aslında bu ifade, 'burada kaçak ADSL var' anlamına geliyor." dedi.
Gezer, kaçak kullanım tespit edilen aboneliklerin iptal edildiğini kaydetti. Kaçak internet kullanımının yasal açıdan bir cezasının bulunmadığını, dile getiren Gezer, "Bundan başka maalesef bir şey yapamıyoruz. Hukuksal boşluklar bulunuyor." dedi.

ADSL hattını başkalarının kullanmasının aslında pek çok olumsuz duruma yol açtığını hatırlatarak, "Aynı ADSL'yi kullananlardan birinin yasadışı bir yazışma yaptığında ya da yasadışı bir siteye girdiğinde söz konusu numarasından hattın sahibi sorumlu olacaktır. Ama vatandaş bunun farkında değil." uyarısında bulundu.
Kaynak  : http://www2.nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=35210

24 Haziran 2010 Perşembe

Ticari Olmayan Pazarlama Mümkün mü?

Aslında geçtiğimiz günlerde bana bu soruyu yönelten çok sevdiğim insan Nazlıhan Şevik' ti. Şüphesiz ki O' nu tatmin edici bir cevap verememiş olsam da sonraları kendi kendime tabi ki ya , mümkün diye pat diye itiraf ettim.

Sonrasında ise en yalın hali ile kendi kendime bir tanımlama ihtiyacı duydum ; " Üzerimde satış baskısı kurmayan  her türlü iletişim faaliyeti."

Bu cümle beni tatmin etmemiş olacak ki, bir bankada yönetici pozisyonundaki arkadaşımı aradım. Ticari olmayan pazarlama mümkün mü dedim, O ' da evet mümkün dedi. Bunu konumlandırma olarak tanımlamak senin adına daha doğru olabilir dedi. Evet dedim. Ya bir STK için geçerli mi? Bunun da cevabı evet gibiydi (Aradaki konuşmalar düşündürücüydü şüphesiz) ... Tam anlamıyla doyurucu değildi ama ikimiz açısından da..
Geleneksel pazarlama anlayışına göre şirketlerin amacı sadece daha çok satmakken, modern
anlayışa göre firmanın müşterisi ile ilişkisi satış öncesini ve sonrasını kapsamaktadır. İlişkinin devamı
için gereken ise müşterinin her zaman memnun kalmasıdır. Bugün hemen hemen tüm
pazarlamacıların kabul ettiği gibi yeni bir müşteriyi etkilemek mevcut müşteriyi etkilemekten daha
maliyetlidir. Bu nedenle yeni müşterinin dikkatini çekmektense mevcut müşteriyi kaybetmeme daha
önemli görülmektedir. Müşteriyi kaybetmemenin anahtarı da müşteri memnuniyetidir. Kotler ve
Turner’a göre memnun kalmış bir müşteri tekrar satın almada bulunur, şirket hakkında güzel şeyler
söyler, rakip ürün ve reklamlarına daha az dikkat eder, şirketin diğer ürünlerinden de satın alır (1993:
18).

Bir şirketin en değerli hazinesi olarak kabul edilebilen müşteri memnuniyeti sağlandığında, müşteri
şirket ile ilgili olumlu şeyler anlatır. Bazı ürün kategorilerinde memnuniyet sahibi bir müşterinin
medyada yer alan reklamdan daha etkili bilgi kaynağı olduğu söylenebilir. Memnun olmuş bir müşteri
şirket için bu kadar büyük önem taşırken memnun olmamış müşteri, bununla karşılaştırıldığında çok
daha yüksek oranda potansiyel tehlike teşkil etmektedir. “Memnun olan müşteri iyi bulduğu ürün
hakkında üç kişiye olumlu şeyler söylerken; memnun olmamış bir müşteri tam 11 kişiye ürünü
kötülemektedir. Düşününki bu 11 kişiden her biri, bir diğer onbir kişiye anlatmakta ve bu zincir
böyle devam etmektedir” (Kotler and Turner 1993: 19).

Kotler Philip ve Turner Ronald E. (1993), Marketing Management-Analysis, Planning,
Implementation and Control, Canadian 7Th Ed., Prentice Hall. Inc

Özetlemek gerekirse... Her ne kadar bu cümleler beni tatmin ediyor olsa da asıl İzzet Bozkurt' un Mediacat 'ten çıkan  Pazarlamanın Sihirli Lambası/ İletişim Odaklı Pazarlama kitabı daha tatmin edici olacaktır.
Pazarlamanın Sihirli Lambası/İletişim Odaklı Pazarlamaİzzet Bozkurt-Jack Trout

Yayınevi: MediaCat Kitapları
ISBN: 975-6347-16-3
Sayfa Sayısı: 474
Dili: Türkçe

Pazarlamanın Sihirli Lambası
Günümüzde hızla değişen iş dünyasında yöneticilerden bütün kademelerde çalışanlara kadar iyi bir kariyer yapmak isteyen herkesin pazarlama bilmesi kaçınılmaz bir hal aldı. Eğer bilgisayarınıza bir cin yüklü değilse, işte Jack Trout'un Pazarlama Cini'nin size öğreteceği birkaç şey:
- Markalama nasıl işe yarar?

- Ürün stratejisi nasıl kurulur?

- Doğru fiyatlandırma nasıl yapılır?

- İyi araştırma nasıl yönetilir?

- Logo nasıl seçilir ve kullanılır?

- En yaygın pazarlama hatalarından nasıl sakınılır?

İletişim Odaklı Pazarlama
Adını ne koyarsak koyalım fark etmez, yeni bir pazarlama döneminde yaşıyoruz. Bu yeni dönemde zihninde küçük bir yer edinerek tüketicinin dikkatini çekmek, tüketiciyi ürün veya hizmetinizi satın almaya ikna etmek ve nihayet tüketiciden müşteri yaratmak için iletişimi pazarlama faaliyetlerinizin her aşamasına, her noktasına dahil etmeniz gerekiyor.

Pazarlamanın 4P ile yetindiği zamanlarda tüketiciden müşteri yaratmak, yani müşteri sadakati kazanmak daha kolaydı. Tüketici üreticiye sadık olmak zorundaydı, çünkü çok fazla seçeneği yoktu. Bu dönemde iletişime yalnızca satış ve tutundurma faaliyetlerinde rol veriliyordu.

Kaynak: www.pandora.com.tr




12 Haziran 2010 Cumartesi

2010 Afrika'yı Fırsata Çevirmek; Sahibinden Satılık VUVUZELA!!!




Tribünden gelen FİL seslerine hazır mısınız? Hem de sadece 5tl!!!

Ollalla.. 2010 Dünya Afrika Kupası başladığında evimde TV olmadığı için herkesin fuck vuvuzal tweetlerinden hiçbirşey anlamıyordum. Sonrada netten maç özetlerini izleyinci durumun vahametini anladım. Öncelikle bilmeyenler için vuvuzela nedir bir özet geçelim;

Vuvuzela bazen lepatata diye bazen de Güney Afrika Zurnası diye adlandırılan, Güney Afrika yöresine ait üflemeli bir çalgı, 61 cm boyunda ve 100 gram ağırlığındadır. Herhangi bir tuş veya tonlama deliği fonksiyonuna sahip olmayıp, sadece üfleyen kişinin ritmine bağlı olarak ses çıkarır.

Güçlü bir ciğer ve üfleme yeteneği isteyen Vuvuzela'nın çıkardığı ses sis düdüğü ya da fil sesine benzerdir. Sinek ve arı vızıltısına benzetenler de olmuştur. Vuvuzela'nın çıkarmış olduğu ses yaklaşık olarak 135 desibeldir.

Vuvuzela, adını Zulu dilindeki Vuvu sözcüğünden alıyor. Vuvu sözcüğü, Türkçe'de gürültü anlamına geliyor. Güney Afrikalıların anlattıklarına göre Kudu adı verilen bir antilop çeşidinden yapılmakta olup(günümüzdeki modelleri plastikten üretiliyor) yüzyıllardır Afrika kabilelerin haberleşmesinde kullanılıyordu. Günümüzde ise Vuvuzela, Güney Afrika futbol kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Vuvuzela, çoğunlukla Güney Afrika'da ki futbol maçlarında çalınan bir çalgıdır. 2009 FIFA Konfederasyon Kupasında futbolcuların yüksek sesten rahatsız olması nedeniyle yasaklanmıştır. Güney Afrika'da düzenlenen 2010 FIFA Dünya Kupasında ise uzun tartışmaların neticesinde FIFA Başkanı ve Güney Afrikalı yetkililerin baskısının etkisiyle serbest bırakılmıştır. Dünya kupası maçlarında binlerce Vuvuzela doksan dakika hiç durmadan çalmaktadır.

1970'li yıllardan itibaren başta Meksika olmak üzere Futbol maçlarında trampet çalmaktaydı ve bu anlayış dünyaya yayılıyordu. 1990'dan itibaren ise Vuvuzela, dünyada adını duyurmaya, trampetin yerini almaya ve başta Güney Afrika olmak üzere Futbol maçlarında çalınmaya başlandı. 2009 yılında Güney Afrika'nın Konfederasyon Kupasına ev sahipliği yapması sayesinde Vuvuzela, tüm dünyada daha geniş kitleler tarafından tanındı. Bu tarihten itibaren Vuvuzela büyük bir çılgınlık halini aldı ve tüm dünyada maçlarda çalınır hale geldi. 2010 Dünya Kupasının ise şimdiden bir parçası haline gelmiştir.

Bu bilgiler http://tr.wikipedia.org/wiki/Vuvuzela  adresinden alınmıştır.

Sonrasında ise benim aklıma düşen şey ise bunları satsak iyi kazanırızdı =) Fakat benden birkaç girişimci ben suya gidene kadar suyun yolunu tutmuşlardı bile.  Fırsatı kullanmak diye ben buna denirim.  Yakında mahalledeki çocuklar çılgınlar gibi vuvzela çalarlarsa şaşırmayın ;)

İşte ilanlar;  http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-spor-taraftar-urunleri-aksesuar-2010-dunya-kupasi-resmi-calgisi-vuvuzela/detay?

10 Haziran 2010 Perşembe

Kekik Suyu işi Son Anda...



Yukarıdaki maili aldığımda (ya da yazışmalar başladığında) tarihler 21 ocak 2008 tarihlerini gösteriyordu.O zamanlar dış ticarete fazlasıyla merak sarmıştım. O zamanlar yakaladığım bu bağlantı sayesinde ciddi vir atılım yapma peşindeydim. Hesaplarıma göre şişe başına 0,3 dolar gibi bir kar koyup 2 ayda bir 1 konteynır mal gönderecektim.


Osmaniye' den tutun da Antalya' ya kadar neredeyse bütün doğal ürün üreten firmalarla görüştüm. Gümrük mevzuatları , nakliyeciler derken gecelerce bu projeyle uğraştım. Hesaplarıma göre ayda 8 milyar net kazancım olacaktı. Hayallerime erken ulaşma anlamında iyi bir fırsattı.


Her zamanki gibi son dakika golünü yedim. Belki daha fazla risk alamadım belki de doğru zaman değildi. Proje maalesef yarım kaldı.


Bense denedim, kendim için...


9,99!

Resim temsilidir.


Geçtiğimiz günlerde birkaç arkadaşla sohbet ediyorduk. konu dönüp dolaşım marketlerin pazarlama stratejilerine geldi. 9,99lu rakamların aslında ne kadar stratejik olduğundan falan bahsettiler. Bana göre fazla pazarlamacı, fazla reklamcı mantığıydı bu. Açtım ağzımı yumdum gözümü iktisatçı mantığıyla 9,99'un olayını anlatmaya karar verdim.
Herşeyden önce 9,99lu fiyatlar haksız kazanç başka bir deyişle vergisiz kazançtır! Şöyle bir düşünün, örneğin bir marketten aldığınız 9,99tl fiyatındaki bir ürün için 10tl kasaya verdiğinizde sizlere geri olarak 1 kuruş geri veriyorlar mı ? HAYIR

Şimdi bunu mikro ölçekten çıkartıp makro boyuta taşıyalım. Büyük market zincirlerinde tüm Türkiye çapında 1.000.000 kuruşluk işlem yapıldığını hayal edelim. Kasalara fazla ödenen vergisiz 10.000tl 'den bahsediyorum. Yılda 3.650.000 TL eder... Vergisiz , temiz paradır. Neredeyse büyük market zincirlerinin faaliyet karlarının (vergi düştükten sonra) %5'ine denk gelmektedir. Rakam ciddidir!

Boşverin pazarlama ayağını, kılçıkız gelen paraya bakın...

İnternet Girişimi Böyle Olur; İzrestorana.ru


Son yıllarda kısa yoldan köşeyi dönmek isteyen developerlarla arkalarına aldıkları sermayeda2rların aslında ne kadar beceriksiz işlere imza attığını gördük . Ayarlanmış ödül alan , gazetelere - dergilere röportaj veren bu sözde internet girişimcilerinin kendi iç yapılarında nasıl bir kansere yakalandıklarını sektöre yakın duran neredeyse herkes bilmektedir.


Kendi adıma çok başarılı bulduğum www.yemeksepeti.com, bu alanda kendini Rusya' ya açılarak fazlasıyla ispatladı. Tüm Dünya' yı saracak bir girişim olması umuduyla...

Ruslar'ın midesinden giriyoruz
Rus mutfağı "izrestorana.ru" ile Türklere emanet

Yemeksepeti.com, Türkiye’den sonra şimdi de “izrestorana.ru” adıyla Rusya’da
Yemeksepeti.com Rusya’da.

Türkiye’nin ilk ve en büyük online yemek siparişi sitesi yemeksepeti.com, Rusya’da hizmet vermeye başladı. Yemeksepeti.com, Rusça’da “restorandan” anlamına gelen “izrestorana.ru” adıyla ilk olarak Moskova’daki internet kullanıcılarıyla buluştu. Bugün 191 üye restoranla tüm Moskova ve çevresinden yemek siparişi alan izrestorana.ru, Rusya’nın ilk ve tek online yemek siparişi sitesi konumunda bulunuyor. Site, Rusça ve İngilizce olarak hizmet veriyor.

Yemeksepeti.com 2011 sonuna dek 2,5 milyon dolar seviyesinde yatırım yaparak Rusya’da 10 farklı şehirde olmayı, iki sene içinde ise eski Rus cumhuriyetlerinin tamamında yer almayı hedefliyor. Yemeksepeti.com’un Türkiye ve yurtdışında bu yıl gerçekleştirmeyi öngördüğü toplam işlem hacmi 110 milyon dolar.

Yemeksepeti Dünya'ya açılma operasyonunu Rusya'dan başlatıyor

2010 yılına yeniliklerle başlayan yemeksepeti.com, uluslararası alanda büyük bir girişime imza atarak Rusya’da hizmet vermeye başladı. Yemeksepeti.com, tamamen Kiril alfabesiyle Rusça olarak hazırlanan ve izrestorana.ru adresinden ulaşılabilen sitesiyle Moskovalıları online yemek siparişiyle buluşturdu.

Bugün 191 üye restoranla tüm Moskova ve çevresinden yemek siparişi alan izrestorana.ru, Rusya’daki ilk ve tek online yemek siparişi sitesi konumunda bulunuyor. Izrestorana.ru’nun üye restoran sayısının bir yıl içinde 500’e ulaşması hedefleniyor. Moskovalıların yemek siparişi alışkanlıklarına yepyeni bir yön veren ve ilk günden itibaren büyük ilgi gören izrestorana.ru, Rusça ve İngilizce olarak hizmet veriyor.

Izrestorana.ru, 2011 sonuna dek Rusya’da 10 farklı şehirde olacak

Yemeksepeti.com CEO’su Nevzat Aydın, yurtdışına yönelik yapılanma çalışmalarını birkaç yıldır sürdürdüklerini belirtti: “Rusya, bulunduğu konum, ticari ilişkiler ve pazar potansiyeli nedeniyle önem verdiğimiz ve hemen harekete geçmek istediğimiz bir ülkeydi. 2008 yılının kasım ayından itibaren Rusya pazarını incelemeye ve önemli zincir restoranlarla görüşmeler gerçekleştirmeye başladık. Detaylı bir hazırlık sürecinin ardından izrestorana.ru adıyla ilk etapta Moskova’da hizmet vermeye başladık. Bunu kısa süre sonra St. Petersburg takip edecek. 2011 yılının sonuna dek 2,5 milyon dolar seviyesinde yatırım gerçekleştirerek Rusya’da 1 milyonun üzerinde nüfusu olan 10 farklı şehirde olacağız. İki sene içinde ise eski Rus cumhuriyetlerinin tamamında olmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda yemeksepeti.com’un Türkiye ve dünyanın farklı coğrafyalarına yönelik çalışmaları da devam ediyor. Yıl sonuna kadar Türkiye’de 25 ilde olacağız. Türkiye ve yurtdışında bu sene toplam 110 milyon dolarlık işlem hacmine ulaşacağımızı öngörüyoruz.”

Nevzat Aydın, yemeksepeti.com’un Rusya’daki çalışmalarının Türkiye’deki internet girişimleri açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekti: “Ülkemizde oldukça başarılı internet girişimleri var. Ancak yemeksepeti.com, yurtdışındaki herhangi bir modeli örnek almayan ve tümüyle özgün bir yapıya sahip ender sitelerden biri. Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimizde, yemeksepeti.com’un yurtdışına açılan ilk özgün Türk internet girişimi olduğunun altını çizmemiz gerekir. Bu nedenle Rusya gibi son derece büyük, dinamik ve rekabetçi bir pazarda başarılı olmamız büyük önem taşıyor. 50 milyon internet kullanıcısının bulunduğu ve e-ticaret hacminin 2010 yılında 6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilen Rusya pazarında atacağımız adımlar, Türkiye merkezli internet girişimlerinin de önünü açacaktır. Yemeksepeti.com bugüne dek ülkemizde e-ticarete öncülük eden bir rol üstlendi ve şimdi bu kritik misyonu yurtdışında da devam ettiriyoruz.”

Yemeksepeti.com Teknoloji Direktörü ve Kurucu Ortağı Melih Ödemiş, 2010’un yemeksepeti.com için önemli yeniliklerle başladığını söyledi: “Bunların en önemlilerinden biri, internet sitemizin yenilenmesi oldu. Yemeksepeti.com kullanıcıları artık çok daha kolay kullanımlı, fonksiyonel ve pek çok yenilikçi özelliğe sahip bulunan bir web sitesi üzerinden siparişlerini verebiliyorlar. Bu yenilikçi tasarımı Rusya’daki izrestorana.ru’ya da aynen taşıdık. Ancak burada en kritik nokta, Kiril alfabesinin tüm siteye uyarlanması ve merkezi olarak yönettiğimiz sistemimizin tümüyle uyumlu çalışabilir hale getirilmesiydi. Bu süreci büyük bir başarıyla tamamladık. Türkiye’de kullanıma sunduğumuz diğer yenilikler olan tüm cep telefonlarıyla uyumlu mobil web sayfalarımız ve iPhone uygulamamızı da yakında Rusya’daki izrestorana.ru kullanıcılarıyla buluşturmayı hedefliyoruz.”

Melih Ödemiş, Moskova’daki restoranların oturmuş bir paket servis anlayışına sahip olmadıklarının altını çizerek, “Paket servis sürecinin izrestorana.ru kullanıcıları lehine en doğru ve hızlı şekilde işlemesini sağlamamız gerekiyordu,” dedi. “Bu nedenle kurduğumuz sistemin restoranları da en iyi şekilde yönlendirmesi, hata payı bırakmaması önemliydi. Moskova’daki altyapı çalışmalarımız yaklaşık olarak 6 ay sürdü. Tüm sunucularımız İstanbul’da olduğu ve sistem de İstanbul’dan yönetildiği için Moskova’da asıl yapmamız gereken restoranların izrestorana.ru ile olan iletişim süreçlerini doğru şekilde yapılandırmaktı. Sistemin işleyiş ve kullanımına ilişkin verdiğimiz eğitimlerin yanı sıra restoranları müşteri beklentileri konusunda da bilgilendirmemiz gerekti.”

Moskova’da yaşayan Türklerin ilgisi büyük

Izrestorana.ru Genel Müdürü Saba Bener, Rusya’da 1,5 yıla yakın süren kapsamlı bir hazırlık aşamasından geçtiklerini belirtti: “Izrestorana.ru ismi bile özenli bir çalışma neticesinde belirlendi ve Rus uzmanlar tarafından yürütülen bir araştırma ile halk oylamasından sonra kararlaştırıldı. Izrestorana, Rusça’da ‘restorandan’ anlamını taşıyor. Ruslar kendi dillerindeki internete runet diyorlar. Bu nedenle biz de ‘runet’in en lezzetli sitesi’ sloganıyla yola çıktık. Ekibimiz hem Rusya’da hem İstanbul’da çalışıyor. Moskova’daki ekip genel yönetim, pazarlama, muhasebe ve restoran ilişkilerini, İstanbul’daki ekip ise sitenin yapımını, güncellenmesini, menülerin hazırlanmasını ve müşteri ilişkilerini yürütüyor. Çağrı merkezimiz izrestorana.ru’nun üye restoran ve kullanıcılarına Rusça ve İngilizce olarak hizmet veriyor. Bunun yanı sıra izrestorana.ru’nun daha test aşamasının ilk günlerinden itibaren Moskova’da yaşayan Türklerden çok büyük ilgi gördüğünü de belirtmek isterim.”

Saba Bener, Rusya’daki paket servis pazarın büyük potansiyele sahip olduğunu ama işleyiş olarak Türkiye’nin 10 yıl gerisinde bulunduğunu ifade etti: “Rusya’da paket sipariş pazarına baktığımızda, Türkiye’de ve dünyada olduğu gibi pizza ilk sırada bulunuyor. Ancak ülkemizden farklı olarak Rusya’da ikinci sırada sushi yer alıyor. Rusya’nın Türkiye’den bir diğer farklılığı ise paket siparişte promosyon sisteminin yoğun olarak kullanılmaması. Teslimat hızı konusunda da önemli farklılıklar mevcut. Örneğin, verdiğiniz siparişin 2 ya da 2,5 saatte teslim edilmesi normal karşılanabiliyor. Yemeksepeti.com’un sahip olduğu know-how’ın ve ortaya koyduğu vizyonun, özellikle de yüksek müşteri memnuniyeti anlamındaki deneyimi doğrultusunda, Rusya’daki paket sipariş pazarında önemli bir gelişme ve ilerleme yaratacağına inanıyoruz. Bu ilerlemenin müşteri hizmetinden tutun daha hızlı sipariş teslimine kadar izrestorana.ru üyelerinin yaşamını kolaylaştırmak anlamında önemli katkıları olacaktır.”

Kaynak: http://ekonomi.haberturk.com/teknoloji/haber/522423-ruslarin-midesinden-giriyoruz

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bebeklere Mama Yedirme Sorunsalı;Finito!

Malumdur ki bebeklere yemek inanılmaz bir eziyettir. bir kaşık mama yedirebilmek için yapmadığımız şaklabanlıklar, olmadığız çizgi film karakteri kalkmaz.. Parka attaya gitmeyiz tehditleri de bazen işe yaramamaktadır =)

İşte nette dolanırken gördüğüm şu ürünler işimizi kolaylaştıracağı benziyor.. Kamyon geliyorrrrrrrrrrrrrrr uçak geliyorrrrrrrrrrrr gibi eğlenceli bir yemek yedirme seansı geçirilebilir.

Afiyetle ; )



Yeni Bir İş Projesi: Tek Dal Sigara!

Bu projeyi çok sevdim aslında. Karlılık oranının çok ama çok yüksek olduğundan şüphem bile yok. Üniversites kampüslerine ve işlek caddelerdeki büfelerin yanına koyulabilir.  Her ne kadar sigara sağlığa zararlı olsa da kapital açıdan bakıldığında Türkiye' de yılda 6milyar paket sigara satılıyor. Kişi başı yaklaşık olarak 75 kg sigara tüketimi var. Sigara zammıyla birlikte her ne kadar tiryakiler paket alımını azaltsa da tek dal sigara otlanmaktan hala vazgeçmediler!

Tek dal sigara veren bu otomat makinesi Arjantin' de üretiliyor. Araştırmanız durumunda Avrupa' da bulabilirsiniz. Projeyi hayata geçirme fırsatı bulabilecek girişimci bir mail atarsa çok sevinirim.

=)

http://www.farinavending.com

8 Haziran 2010 Salı

Kadınlara Özel Bir Taksi Durağı?



Aslında tam da aklıma bununla ilgili birşey geldi bugün. Yazmadan önce Türkiye' de böyle birşey var mı, Dünya' da örneği var mı derken Otobuste blogunda gördüğüm yazı bütün herşeyime tercüman oldu. Güzel bir yazı yazan blogdaşımın üstüne bir yazıda ben yazmak istemedim. Kaynağını buradan aldığım yazıyı aşağıda yayınlıyorum.Keyifli, açıklayıcı ve benim düşüncelerime tercüman bir yazı olmuş... Teşekkürler.
" Özgürümüz bildirmiş. Ben de Springwise'ın bültenini incelerken gördüm. Konu, blogumuzla ilgili olduğu için buraya da aktarayım dedim.

Malumunuz taksicilerimizin çoğunluğu [dünyanın her yerinde olduğu gibi] erkek. Ben yalnızca NTV'de Beyaz'ın ve Kadir Çöpdemir'in yaptığı "Biri Bana Anlatsın" isimli programda gördüğüm kadın taksi şoförünü biliyorum ama trafikte hiç denk gelmedim. Taksi şoförleri sadece bizim ülkemizde değil, neredeyse tüm dünyada "erkek mesleği" olarak biliniyor. Çoğu iş dalının "değişim yüzyılı" ile değişiklikler göstermesi gibi taksicilik alanında da ilginç örnekler yaşanıyor.

Özgür'ün gözlemlerinden üç-beş satırı buraya da geçireyim dedim:

Olay yaklaşık bir sene önce İngiltere'de yalnızca kadınlara kiralık araba sağlayan bir oto-kiralama firması ile başlıyor. Pink Ladies isimli bu firma yalnızca kadınlara, sürücü de isterlerse sadece "bayan şoförlü" araçlar kiralıyorlar. Ardından Moskova'da, bir girişimci olan Olga Fomina ve iki arkadaşı tarafından Pembe Taksi kuruluyor. Fakat Rusya'dakiler "yalnızca kadın yolcu taşırız" demiyorlarmış ve hem kadın hem erkek yolcu taşıyorlarmış. Ama hepsinde ortak yön, şoförün kadın olmasıymış. İşleri de iyi gidiyormuş ki, iki Daewoo araç ve iki şoför ile başladıkları iş hayatları 20 araç ve 27 şoförlü bir filo haline gelmiş. Şimdi de bu araçları Volvo S40'larla değiştirmeyi düşünüyorlarmış.
Ardından Dubai'de yalnızca kadınlara hizmet eden, yalnızca kadın şoförlerden oluşturulan bir taksi şebekesi 2007 yılında hizmete giriyor. Kadınların ve yanlarındaki çocukların daha büyük bir güven içinde ulaşımlarını sağlamalarına imkan tanıyor.İran'da da kadın taksiciler başgöstermeye başlamış. Bu trend, "güvenlik" ve "kadınlar için yeni iş imkanları" tabanına dayalı bir biçimde büyüme eğilimindeymiş.

Türkiye'de de bence büyük bir açığı dolduracaktır. Erkek taksicilerin fevriliğinden çekinebilecek, kendisini anlayan kadın şoförleri tercih edebilecek bayanlar için elbette bulunmaz bir nimet olabilir. Trafikte diğer taksiciler ve erkek şoförler tarafından bir süre [kıskançlık kökenli] rahatsızlıklar yaşasalar da, sanırım bir süre sonra yollarda bol bol "pembe taksi" görebiliriz. Böylece önündeki araç biraz yavaşladı diye deli gibi kornaya basıp gürültü kirliliği yapan "erkek sürücüler"den de kurtulmuş olur trafiğimiz ve yolcular da gönül rahatlığı ile taksiye dönüp "hey taksi" diyebilir. Umarım."



Bir Vending Hikayesi...

"Siz annenizin beşiğinde tıngır mıngır sallanırken.."

Bu blog ne de olsa official bir blog =) İstiyorum ki yapmak istediklerim, aklıma gelen fikir - fırsatların yanı sıra, zamanında gerçekleştirmek isteyipte, bir aşamaya kadar geldiğim ve sonrasında devamı gelmeyen projelerimi de aktarmak istiyorum. Herşey kısmet, ben denedim, olmadı ama yine de size bir cevabım var;

"Siz annenizin beşiğinde tıngır mıngır sallanırken.."

Hikaye aslında basit bir ihtiyaçtan çıkmıştı. Malumdur ki 2. öğretim olan bizler akşamları saat 18.00'de kapanan kantinden sonra, akşamları gece 22.00 derslerine kadar aç ve susuz yaşamaya okul tarafından yaşamaya mahkum edildiğimiz dönemlerdi.  İşte bu ihtiyacı ticari bir fikre çevirmek amacıyla öncelikle okuduğum fakülteye ( İİBF) vending ( otomat sistemleri) kurdurmaya karar verdim. Bununla ilgili olarak; tam tarih vermek gerekirse 29.04.2009 tarihinde Türkiye' deki büyük vending firmalarından satış ve pazarlama koordinatörü olan ****** Bey' le bir görüşme ayarladım.

Yaptığımız görüşme sonucunda üniversiteye deneme amaçlı 20tane sıcak içecek, 10 tane soğuk içecek otomatı , 5 tane yiyecek otomatı konulacaktı.  Anlaşma gereği kiraları ben ödeyecektim, sıcak otomatlardan gelecek gelirin %60'ını, soğuk otomatların %60 karını ben alacaktım.

Projede anlaşma sağladıktan sonra vending firması keşif amaçlı okula geldiğinde nasıl büyük bir pazara girdiklerini anlamışlardı. Şüphesiz bende öyle düşünüyordum.. Kantinde sıra beklemek istemeyen bizim fakültedekiler ile, kantine uzak olan Mimarlık, mühendislik bölümleri benim için iyi pazarlardı.

Okuldaki ilgililerle gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra, son ayak olan Milli Emlak' a iş kalmıştı. Okudaki kiralama işlemleri bilmeyenler için söylemek gerekirse Milli Emlak' tan geçiyordu. Oradaki irtibatı da kurduktan sonra herşey hazır gibiydi. Bu sefer yelkenlere rüzgar dolmuş gibi hissediyordum , yakın mıydım neydim?

Bu arada projeyi paylaştığım arkadaşlarım bu işin hayatta olmayacağı, bizim okulda tutmayacağı gibi şeylerle beni motive ediyorlardı! Öngörü ne de olsa...

Hikayenin sonu benim adıma maalesef mutlu bitmedi... Bir takım sıkıntılar ve sorunlar sebebiyle proje gerçekleşemedi. Tüm bu olaylardan yaklaşık  4-5 ay sonra okulun her yerine otomat kondu... Merak etmeyin anlaşma yaptığım Vending firması değildi..

Şuan okuldaki otomat makineleri kim ne derse desin iyi çalışıyor...  Ben becerememiş olsam da haklı çıkmanın gururu ve öngörümün somuta dönüşmüş olması bile bana büyük bir keyif veriyor...

Dediğim gibi "Siz annenizin beşiğinde tıngır mıngır sallanırken.."





Yağmurlu Bir Günde Gerilla Pazarlama

İstanbul' da son günlerde nasıl bir yağmur yağdığını anlatmamızın bir gereği yok herhalde..İnsanların sırılsıklam olduğu, resmen sığınacak bir yerler aradığı sokaklarda, görülüyor ki seyyar satıcıların ellerinde de şemsiye kalmamış durumda...Özellikle bugün Beşiktaş Barbaros Bulvarı'nda ve Zincirlikuyu Metrobüs hattında mekik dokurken keşke bir marka çıkıp bedava şemsiye dağıtsa diye içimden geçirdim...

İstanbul'un en yoğun ve hareketli yerleri olan Mecidiyeköy - Kabataş -Zincirlikuyu-Beşiktaş hattında dağıtılacak 20.000 adet şemsiye ile İstanbul' da tarifi olmayacak bir reklam mecrası yaratılırdı. Havanın kapalı olması ve insanların griden daha sıcak bir renge ihtiyaç duymaları sebebiyle gönlümden Coca Cola, Vodafone, Ülker gibi firmalar geçse de yaz aylarının gelmesiyle pazarlamaya iyi bütçeler ayıran Algida , Nivea , Twigy gibi  firmalar da bunu yapabilirdi.

Bu marka tarafında bürokrasinin ve karar mekanizmasının ne kadar yavaş işlediğinin, ajans tarafının ne kadar hantal olduğunun bir sınavı olmuştur bence... Gerilla pazarlama adına verilebilecek başarılı bir sınavdan ajanslar sınıfta kalmıştır gözümde... (Uygulama yapan ajans varsa affola, hemen editlerim yazımı...)

Ismarlanmamış işlerde de markayı manipüle ediyor olmanız dileğiyle...

6 Haziran 2010 Pazar

Görüntü Herşeydir!

Malumdur ki bir şirketin pazar geliştirme sorumlusu adı altında çalışmaya devam ediyorum. Aslında ünvanımdan fazlasını hak ediyorum ama şimdilik etiketlemiyorum : ) Şirketin endüstriyel malzeme anlamında tutun da son kullanıcıya kadar olan bütün tedarik işlemlerini ben gerçekleştiriyorum. Bu zaman zaman beni yorsa da ucuza birşeyler alıyor olmak acayip keyif veriyor... Somut bir başarı sonuçta :P

Geçtiğimiz günlerde yaklaşık ederi 12.000Tl olan bir mal alımı için Kasımpaşa' ya gittim. Kapıdan içeri girdiğimde satıcılar bana simitçi çocuk muamelesi yaptılar. Kabul ediyorum ki t-shirt, çanta ve şortla bu sıcak havada gezmeyi seviyorum. Ama kabul edersiniz ki saatlerce ucuza mal tedarik etme işi kravatla olacak iş değil!

Benim minyon tipli olduğumu görünce bir sallamamazlık, bir iplememezlik falan..Alacağım malların kalem kalem listesini ve tutarını görünce buyrun Taner Beyler başlıyor, çaylar geliyor gidiyor..Nefret ediyorum bu tip satıcılardan..Her ne kadar arayı ısıtmaya çalışan espiriler yapmaya çalışsalar da pazarlıkta onlara gerçek yüzümü gösteriyorum : )

Görüntünün herşey olduğu bir dünyada, imgelenmekten nefret ediyorum..Takım elbise giyip, traşlı bir şekilde cebimdeki para oranında itibar görmek istemiyorum!

Bu ülkede kriz ekonomik anlamda değil, iş ahlakı anlamında olduğu şüphesiz...

3 Haziran 2010 Perşembe

Jr. İş Pozisyonu ( Jr Copywriter )

Müşterimiz konumundaki bir bankanın haftalık olarak projelerini storyboard olarak hazırlayabilecek "Jr." pozisyonunda yaratıcı ve yetenekli arkadaşlar arıyoruz. iletişim için ozcelik.taner@gmail.com adresine kendinizi tanıtan bir maille, portfolyonuzu da gönderirseniz hızlı yol almış oluruz ( :



Diğer yazıları incelemek için burayı tıklayabilirsin


 


Yakın Uzağa Bakarken..

Aslında buraya mezuniyetle ilgili birşeyler karalamak üzere yola çıktım. Fakat görsel ararken bulduğum resim birden beni geçmişe attı.

Birçok insanın bilmediğine eminim. Bundan tam 8 yıl önce Hava Harp Akademisi' nin bütün sınavlarını geçtiğimde iyi bir pilot olacağımı düşünüyordum. Biraz da memur bir zihniyet çerçevesinde toplumda saygın bir mesleğim olacağını ve sonrasının da geleceğini tahmin ediyordum.

Son test olan basınç odasına girmeden önce "Sağ Maksiller Sinüzit" teşhisiyle Hava Harp' e veda etmek zorunda kaldım. 1 hafta boyunca bizlerden sorumlu komutanlarla ve belki de bir ömür birlikte uçacağım arkadaşlarımla ayrılık anları fazlasıyla zordu. Emre ismindeki arkadaşım şakayla karışık takılarak  " Yolun açık olsun komutanım!" demişti... Oysaki ben ondan sadece 10 dakika önce kayıt sırasına girmiştim, hiyerarşi ne de olsa : )  Gülüşmelerin ardından valizimle oradan ayrılırken başka bir geleceğin beni beklediğini o an aklımdan geçirmemiştim.

Sonuçlara itiraz etme hakkımızın olmasına rağmen ( GATA' da tekrar teste giriliyor) itiraz hakkımızı kullanmadan geri döndük. Oysa ki aile büyükleri nasıl da bekliyordu güzel haberi...

Şimdi bu fotoğrafa bakınca aklıma geldi, belki benden iyi bir pilot olabilirdi...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...